KİTAPLAR
Kader Denizi
Kader Denizi, Avrupa’da bir gelecek bulmak umuduyla yola çıkıp, Akdeniz’de boğularak hayatını kaybeden Asyalı ve Afrikalı göçmenlerin dramına odaklanıyor. Resim ve yazı tarihine farklı bakış açısıyla yepyeni göndermeler yapan bu çalışma, göçmenlik konusuna sarsıcı bir eleştiri sunuyor.
Mehmet Günyeli’nin fotoğrafları bu tercihi açıkça yansıtıyor. Terk edilmiş teknelerin yüzeyleri, üstün teknikler kullanılarak çekilmiş. Yalnız renk ve doku gösteren bu fotoğraflara resim olarak bakma olanağı var. Fotoğrafların tamamının Modernizm ve Modernizm sonrası dönemlerde yapılan soyutlarla birebir benzerliği var; ama bu soyutlar insan eliyle değil, kendiliğinden oluşmuş. Gördüğümüz soyutları “soyut resim” yapan sanatçının onları keşfeden ilgisi ve izleyicinin onları değerlendiren bakışı.
İki sanatçının yepyeni bakış açısından doğan Kader Denizi, literatürde mültecilerin bekleme odası olarak anılan Türkiye’den duyarlı bir fark ediş olarak da okunabilir.
Beral Madra
Dervişler
"Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel."
Rumi 1207-1273
Mehmet Günyeli, Dervişler sergisinde minimalist figüratif dili Ne oldukça karmaşık ritüelleri olan bugünün dervişlerini betimliyor. Derin bir sembolist ifade içeren sema ritüeli, Mevlana'dan günümüze kadar gelen cömertçe hümanizma ile yoğrulmuş sözlü ve yazılı gelenek ile biçimleniyor.
Siyah/Beyaz fotoğraflar, sanatçının derin bir mistik atmosfer oluşturmasına olanak sağlıyor. Egolarından sıyrılmış dervişler, Günyeli'nin fotoğraflarında alışılmadık yorumlarla ifade edilirken, daha iyi ve barışçıl bir dünya için ortaya konuyor.
Çetin Güzelhan
Hindistan
Dünyaya Hindistan'dan Bakmak!
Hindistan, ışığın renklerin ve mistisizmin ülkesi... Kimliğini, ışıkla gizem kazanan mekânlarda zerafet ve görkemle sergileyen uzaklardan bir ülke. Aynı kimlik özelliklerini bu atmosferle bütünleştirerek görüntü çerçevelerine taşıyan insanların ülkesi... İnanç, kültür ve kimlik çeşitliliğini layıkıyla sergileyen bir dünya... Hindistan'da inanç kültürü neredeyse sokaklara kadar taşmış gibi. Sih din adamları, dokunulmaz inekler, tapınaklar, tanrısal ve mitolojik resimler... Bu renkliliği sağlayan, acaba mistisizmin iliklerine kadar sindiği figür insanlar mı, metafizik atmosfere sahip mekânlar mı, yoksa naifliğini yitirerek makineleşen çağdaş dünyaya karşı uzaktakilerin bir tepkisi mi?
Mehmet Günyeli, Hindistan'ı Batılı bir fotoğrafçı gibi değil. Doğulu ahbaplarına bakar gibi resmediyor. Gizemli ve aynı oranda yoksul yüzlere, bunları paylaşan bir tanıklıkla katılıyor, insan yüzleri, fotoğraflarda yabanıl ve kaçamak değil, onun bakışının samimiyetine inanmış gibiler ve bize içtenlikle poz veriyorlar. Ağırlıklı olarak teleobjektif kullanmasına karşın, teleobjektifin çok zaman olanak verdiği kolaycılığa sığınmıyor, dikkatli bakışını gözlemlerinin ışığında fotoğraflarla buluşturuyor. Böylece belgesel bakışın ruhuna henüz çalışmasının başında kavuşmuş görünüyor. Ve bu tutumuyla mahzun ve meraklı insanların bakışlarına bizi ortak ediyor. Kadınlar, erkekler ve yüzler alışık olduğumuz Hindistan görüntülerinden farklı, pervasızca poz verenler değil, güncel mitolojik metaforları iç içe geçmiş, işinde, pazarda ve hayatın içinden bize bakan insanlar.
Turistik bakış, her fotoğrafçının önünde, gerçekliğin içini boşaltan ve onları tuzağa düşürmeye hazır bir tehlike olarak durur. Mehmet Günyeli'nin gözü ise; ayrıştırıcı, Hindistan'ı bir çırpıda görüntüleme kolaycılığına düşmeyen tutkulu bir amatör. Gözlemciliği, izlenimleri ve bizi doyurduğu renk atmosferiyle, bu bakışının rastlantısal olmadığını ortaya koyuyor.
Duvarları resimlerle bezenmiş mekânlarda günümüz gerçekleri ile tıpatıp benzeşen yaşama bir göz attığımızda, Mehmet Günyeli'nin fotoğraflarında zamanı dondurduğu yetmiyormuş gibi, bir bakıma tarihi de dondurduğuna tanık oluyoruz. Yoksulluğun hüzün dolu yüzlerini, tarihin derinliklerinden gelen mücadelelerine bir ayna tutarak, sanki uygarlık tarihinin iki yüzünü aynı çerçeve içinde yansıtıyor. Dar kadrajlara hapsettiği figürleri bizi fouve sanatçılarda olduğu gibi, bir renk cümbüşüne ve gerilim ortamına taşıyor. Böylece Hindistan'ın yalnızca renklerden ibaret bir ülke, sokaklara taşan renklerin de insanların günlük gerçekleri olduğunu öğreniyoruz. Ancak merceğini poplaşmış yüzlere ve an'sal davranışlara yöneltmekten de kaçınmıyor. Örneğin gençlerin oluşturduğu ve avantgard bakışların ön plana çıktığı grup fotoğrafı... August Sander'in köylü müzisyenleri konu alan kült fotoğrafı ile paradoksal bir çağrışım yaratıyor. Hele baloncuklar çıkaran genç adam... Yüzler arenasında çocuksu ve masalsı eda içinde, sanki bize çapkın bir bakış fırlatıyor gibi... Şaha kalkmış atın ayakları dibinde annesiyle çatışan bir erkek çocuğun isyanı... Ya da kaval çalan bir sokak müzisyenine ilgisini yöneltmiş çocuğun bizi de bu ilgiye davet eden fotoğrafı... İşte bu metaforların günümüzdeki yansımalarına uygun düşen birkaç örnek... "Küba" adlı kitabında ağırlıkla öne çıkan çarpıcı renk seçimiyle, Mehmet Günyeli'nin, iç dünyasında aradığı renklere uygun coğrafyalara mı kamerasını yönelttiğini, yoksa çok uzak dünyalarda gezinerek kozasını renklerle mi ördüğünü anlamak artık çok zor görünmüyor. Nitekim rengârenk çerçeveli, hayatı sınırlanmamış kapılardan bakmamıza olanak sağlayan Mehmet Günyeli, benimsediğimiz mistik bu ortamlara, yaşayan duvar efsanelerini de ortak ederek, günümüz ve geçmiş arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmaya çalışıyor. Seçtiği yüzleri tarihin derinliklerinden seslenen bir kültürle buluşturuyor.
Mehmet Günyeli, dünyaya Hindistan'dan bakıyor! Mahzun "Doğu"ya özgü hüzünlü bakışların bir envanterini çıkarıyor bu kitapla. Belgesel bakışının naif coğrafyasını gözler önüne sermekle, farklı yüzleri olan Hindistan'ı tek bir yüze, hem de iri gözlerden ibaret kocaman bir yüze indirgiyor.
Çerkeş Karadağ
Yaşasın Cuba Libre
Zaman Akarken...
Mehmet Günyeli, bir fotoğraf sevdalısı. Eski kartpostalların izini sürmek ona yetmediğinde, kendini başka coğrafyaların rüzgârına bırakıyor. Alıp makinesini, vuruyor uzaklara... İçinde büyüyen fotoğrafçı, çocuklarla el ele dünyayı geziyor. Fonda deniz var; ortasında "ada": Küba... İçinde yaşlı adamlar, ellerinde purolarıyla kadınlar, meraklı gözleriyle çocuklar, duvarları gökkuşağının renkleriyle boyanmış mahalleler, dalgaların çağrısına yanıt veren palmiyeler, eski otomobiller... Sessiz insanlara ve dingin manzaralara çeviriyor objektifini Mehmet Günyeli. Yeni bir yaşam önermiyor bizlere; varolanı paylaşıyor. Küba ile ilk gençliğinden bu yana büyük bir aşk yaşıyor. Adanın kalbine Havana'dan giriyor, Castro'nun rüzgârlı adasını yüreğiyle selamlıyor. Şapkasının siperliğinde değil parmağı, deklanşörünün üzerinde bu kez. Küba'da dün, Mehmet Günyeli’nin fotoğraflarında, bir daha anımsanmak üzere yarınlara koşuyor.
Merih Akoğul